Nizamulmülk’ün 51 fasıl üzerine bina ettiği Siyâsetnâme
isimli eseri, hayatı boyunca edindiği tecrübeleri, İslam tarihinde o güne kadar
yaşanmış olan tecrübeleri ve İran ve Çin kültüründe bulunan bazı olayları
temsil arak ortaya bir devlet anlayışı ve devlet yönetim şekli ortaya koymayı
amaçlamaktadır. Bu eseri önemli kılan hususlardan biri de kitabın o dönemde
Türk toplumunda var olan idari, siyasi ve sosyal yapı hakkında ilk elden bilgi
vermiş olmasıdır. Bölgede var olan fikrî yapılar, akımlar, halk ve devletlerin
birbirleri ile münasebetlerinin de satır aralarında bulunabileceği bu eserde, İslami
vurgular net olarak görülebilirken, Yunan, İran, Hint, Arap ve başka kültürlerin
etkisi de özellikle hikayelerde ve hikayelerin vermek istediği mesajlarda
görülmektedir.
![]() |
nizamulmülk |
Eserin giriş kısmında da belirtildiği üzere
ülkenin o zamanki gidişatının vechi ve aksaklıkların tespit edilmesi sebebiyle
yazılmasının yanında her dönemde geçerli olacak ilkeler ortaya koymaktadır. Bundan
da maksat devletlerin varlığının devamı için gerekli olan ilkelerin ortaya
konulmasıdır. Ona göre devletin idamesi ve halkın sağlıklı bir şekilde
yaşaması, sultanın liderlikteki konumunun güçlü olması ve ona bağlı olarak
çalışan yardımcıların, idarecilerin ve istihbaratçıların doğru ve hızlı bir
şekilde çalışmasına bağlıdır. Kitap, anlatım tarzı ne olursa olsun buna yönelik
ilkeler koymayı amaçlamıştır. Bu ilkeler, Türk devlet yapısı ve halk
kültüründen beslenmiş, İslami öğretiler ile bezenmiş sözlerle dile
getirilmiştir.
Birinci fasıl, Evrendeki düzenin ve adaletin
kaynağının Allah olduğu ve insanın Allah’ın kendisine bahşettiği bu özellikler
ile düzeni tesis edeceğini içerir. Devlette düzenin tesis edilmesi insanların
Allah’ın emir ve yasaklarına bağlı olmasıyla doğrudan bağlantılıdır. İnsanların
kendi heveslerine uyarak hak olandan ayrılmaları durumunda Allah onlara bir
kulunu gönderip destekleyerek onları doğru yola yöneltmektedir. Birinci fasılda
ve eserin diğer bir çok fasıllarında devlet yöneticisinin (padişah) taşıması
gereken özellikler ile yapması gereken işler üzerinde durmuştur. Örneğin
padişahın meşverete önem vermesi bunun nasıl yapılacağına ve yine onun hazineye
sahip olmasından hareketle onu nasıl tanzim etmesi gerektiğine dair fasıllar
padişahın sorumluluklarını gösteren önemli bilgiler arz etmektedir. Birinci
fasıl da ise daha ayrıntıya inilerek, “Taşradan yeraltı suları için kanallar
açar; ırmaklara yataklar yaptırır, büyük suların akışı için köprüler inşa eder,
yerleşim birimlerini düzenler, tarlaları ekime elverişli kılar, surları
yükseltir, yeni şehirler kurar, yüksek yapılar ve görkemli meskenler tesis
eder, ana ve işlek yollarda konaklar bina eder; ilim taliplileri için
medreselerin inşasını buyurur.” Denilmek suretiyle geniş bir yelpaze ortaya
konulmaktadır. Bununla beraber padişahın altındaki kişilerin ve tebaasının ona
karşı nasıl bir tavır içinde olması gerektiğine dair fasıllar da bulunmaktadır.
Nizamulmülk, devlet başkanında yukarıda
bahsedilen işlerin yerli yerince yapılabilmesi için gerekli olan özelliklerin
Allah tarafından verilmiş olduğunu söylemektedir. Bir nevi devlet başkanı bu
konumu itabariyle seçilmiş kişi hüviyetini kazanmıştır. Ancak ikinci fasılda
bahsedildiği üzere bu durum onları masum insan haline getirmemekte, Allah’a
karşı farklı sorumluluklar yüklemektedir. Bunların başında halk için yapılan
lütuf ve ihsan ile hakkın rızasını elde etme çabasıdır. Nizamulmülk, saltanatı
dünyada nimetlerinden faydalanılacak bir nimet değil, ahrette hesabı sorulacak
bir külfet olarak görmekte, ve sultanların dikkatinin bu noktaya odaklanmasını
istemektedir.
Kitabın üçüncü faslında padişahın halk ile iç
içe olarak memleketin ahvalinin bizzat kendisi tarafından bilinmesi ve takip
edilmesi gerektiği; eğer böyle yaparsa devlet içindeki zalimlerin korkularından
zulmedemez bir durumda kalacağından bahsedilmektedir. Padişah gibi vezirlerin
de iyi ve kötü huylu olabileceğini belirten müellif, iyi huylu vezirlerle
ülkenin halkının hoşnut ve mesud olduğu, kötü huylu vezirlerle ise kargaşa,
hasar ve zihin bulanıklığı meydana gelmektedir. Kötü huylu vezirlerin verebileceği
zararlar üzerinde uzun uzun durulmuş, ülkenin huzurunun kaçması, bölünmesi ve
parçalanması vezirlerin gafleti yahut ihaneti ile gerçekleşebilir uyarısında
bulunmuştur. Kitapta Behram-ı Gur hikayesi bu durumu uzun uzadıya açıklamakta
ve konuyla ilgili örnekler içermektedir. Vezirlerin seçimi ülke için hayatiyet
arz etmektedir. Örneğin Aristoteles ve Perviz’in öğütlerini kapsayan kısımda
azledilen veya daha önce ciddi kabahatler işlemiş olan kişilerin tekrar
vezirliğe getirilmemesi gerektiği ifade edilmiştir.
Nizamulmülk, devlet görevlilerin halka karşı
sergilemesi gereken davranışlardan da örnek göstermektedir. Örneğin vergi
toplayıcıların nezaket sahibi olmaları, haksızlık yapmamaları vakti gelmeden
vergi istememeleri devlet düzenin sağlanmasında görülen önemli kuralları
oluşturmaktadır. İkta sahipleri ile de reaya arasında tam bir adalet
sağlanmalıdır. Padişah haksızlıklara engel olmalı ve gerekirse iktayı geri alıp
suçluları ibret olması için cezalandırmalıdır.
Eserdeki önemli mevzulardan biri de padişahın
din bilginleri ile kurduğu münasebetlerin düzenlenmesidir. Bu durum birkaç
açıdan önemlidir. Birincisi ulemanın, dervişlerin korunup kollanması padişahın
görevleri arasında sayılmaktadır. İkincisi onlarla zaman zaman oturup kalkmak
suretiyle bildiklerini pekiştirmesi, kendi eksikliklerini tamamlaması ve
bilmediğini onlar sayesinde öğrenecek olmasıdır. Üçüncü bir yönü ise bu sohbetlerle padişah
ülkesindeki sapık mezhepleri ve yanlış inanış sahiplerini bilerek onlarla
mücadelede doğru bir tavır takınacak olmasıdır. Nizamulmülk’e göre devlette
meydana gelecek bir bozulma dini de bozacağı gibi dinde meydana gelecek bir
bozulma da devleti bozmaktadır.
Ordunun düzene sokulması ile ilgili bilgilerin
yer aldığı yirmi dördüncü fasılda, hiçbir zaman askerlerin tek soydan olacak
şekilde tertip edilmemesi gerektiği belirtilmiştir. Ordunun her zaman güçlü ve
kendine güvenli olarak savaşabilmesi için onların ruhsal açıdan iyi
eğitilmelerine ilişkin bilgilerde konu ile ilgili hikâyelerden çıkartılabilmektedir.
İstihbarat, padişahın halkı yönetmek için kullandığı önemli
bir araçtır. Ciddi, güvenilir ve hızlı işleyen bir istihbarat ağı, toplumun
refah içinde yaşayabilmesi için gerekli bir kurumdur. Nizamulmülk, eserinin bir
çok yerinde hükümdarın her yerde habercilerinin bulunması gerektiğini, böylece
hiçbir zaman gaflete düşmeyip zamanında gereken tedbirleri alıp sorunları
başlamadan çözebileceğini ifade etmektedir. Ona göre istihbaratın elde
edilmesinin temele iki yönü bulunmaktadır. Birincisi hükümdarın kendi kurmuş
olduğu istihbarat sistemi ve bu sistem altında çalışanlardan aldığı bilgi.
İkincisi ise hükümdarın sık sık halk ile buluşması yoluyla elde ettiği bilgi.
Nizamulmülk, ikinici yöntemi oldukça önemser. Çünkü halkın herhangi bir baskı altında
kalmadan ve korkmadan hükümdarla konuşması en doğru bilgi kaynağıdır.