İSLAM’DA BİLİMLERİN
GELİŞİMİ
Bilim tarihçileri çok kaba ve
gerçeklikten uzak bir yorumlamayla Rönesans döneminin Yunan döneminin bir
devamı olduğunu ve bu iki dönem aralığındaki Arap – İslam kültürünün etkisinin
sadece “Bazı Yunanca eserlerin muhafazası ve tercümesi” yoluyla katkı yaptığı
görüşündedirler.
Halbuki yazımızda iki dünya arasındaki bağın sanıldığından çok daha güçlü olduğuna dair bazı durumlara kısaca değineceğiz.
1./7. Yüzyıl
Müslümanlar daha önce Bizans ve
Roma egemenliği altında olan şehirleri fethetmeleri ile birlikte bu
şehirlerdeki bilimsel, teknik ve felsefi miras ile de temasa geçmişlerdir. Bu
kültürleri anlamak için çeviri faaliyetlerine başlamışlardır. Muaviye daha
valilik döneminde Yunanca eserlerin Arapçaya tercümesi ile ilgilenmiştir.
Müslümanlar fethettikleri
bölgelerde yaşayan insanların özellikle hukuk ve idare şekillerinden
faydalanmışlardır. Burada bir faydalanmanın olması aslında o dönemki Arap
toplumunun İranlılar, Yunanlılar ve Mısırlılar arasında çok büyük düşünsel
uzaklıkların olmamasını da gerektirmektedir.
Emevi Hükümdarı Hişam b. Abdulmelik
zamanında Aristoteles’in Büyük İskender’e ait olduğu iddia edilen sahte
mektupları tercüme edilmiştir.
Müslüman bilginler bu dönemde astronomi
ve meteorolojide Dünyayı merkeze alan ve diğer gök cisimleri dünyanın etrafında
dönen varlıklar olarak algılayan yunan düşüncesinin etkisi altında kalmışlardır.
Bu dönemde Yunancadan yapılan
çevirilerin önemli bir özelliği 2. yüzyıla kadar giden bazı meşhur ve uydurma
eserlerin Aristoteles, Sokrates ve Ptoleme’ye aitmiş gibi kabul
edilmesidir. Batıda bazı Arabistler bu
eserleri Arap – İslam bilim adamları tarafından uydurulmuş eserler olarak
görürler. Bu durumda akla şöyle bir soru gelebilir: İlk Müslümanlar o günkü
koşullarda bu tip hacimli sayılabilecek eserleri yazabilecek/uydurabilecek
durumda mıydılar?
2./8. Yüzyıl
Bu dönemde felsefe alanında Aristoteles’in
Organon adı altında toplanan mantık kitabı Fars asıllı olan İbn Mukaffa
tarafından Farsçadan Arapçaya çevrildi. Yine bu dönemde Cundişapur Halife
el-Mansur tarafından bağdat’a çağrılarak mide rahatsızlığı tedavisi için tıp
alanında bir çok eseri Yunancadan Arapçaya çevirmiştir.
3./9. Yüzyıl
El-Me’mun Beytü’l-Hikme adında bir
kurum oluşturdu. Hem çeviri faaliyetlerini hızlandırmak hem de bilim
adamlarının çalışmalarını kolaylaştırmak isteyen El-Me’mun kendisi de bilim
alanına yatkındı. O, Ptolome’nin Almagst ve bazı diğer eserlerini tercüme
ettirdi.
Musa ve oğulları bu dönemde
yaptıkları çalışmalarda “farklı delil sunuşları ve şekillerin tariflerinde
başka harfler kullanarak kendilerini Yunan üstatlarından olabildiğince
uzaklaştırmaya” çalışmışlardır. Aynı dönemde yaşayan doğa filozofu Yakup b.
İshak el Kindi meteoroloji konularını Aristoteles ve öğrencisi Theophrast’a
dayandırmıştır.
5./11. Yüzyıl
Ebu Cafer El- Hazin Ptoleme
tarafından öne sürülen ve daha sonra Müslümanları da etkileyen dünya merkezli
alem düşüncesine karşı çıkar ve gezegenlerin yörünge merkezinin dünya dışı bir
daire olması gerektiğini söyler. Aynı şekilde İbnu’l-Heysem “Ptolemeye Karşı
Şüpheler” isimli kitabında gezegenlerin eşit zamanda eşit hareket ediş
prensibine karşı çıkar. İbnu’l-Heysem Ebubekir Razi ve İbn Sina gibi
Aristoteles’in “görme olayı” nın gözden çıkan ışınlarla değil, nesnelerden
yansıyan ışınlarla gerçekleştiğini savunur.