ÖZGÜRLÜK KAVRAMININ SOSYAL VE HUKUKİ BOYUTLARI
İslam dünyasında özgürlük ve köleliğin
doğal bir durum olup olmadığı tartışılmıştır. Fıkıhçılar, kuralları köleliğin
bir kurum olarak kabul edilmesine göre düzenlemişlerdir. Bunların arasında
gönülsüzce bu durumu kabullenenler de vardır. Ancak İslam dünyasında doğuştan
gelen bir kölelik ve bazı insanların tabiatı itibariyle köleliğe yatkın olması
şeklinde bir anlayış kabul edilmez.
Fıkıh kitaplarında köleler ile ilgili
durumlar çok fazla detaylandırılmamıştır. Bundan fukahanın daha çok liberal
görüşü benimsediği sonucunu da çıkarabiliriz.
Özgürlükten Yoksunluk Biçimleri
1. Hapis: Kuran’da haps ve bu kelime ile
ilgili çeşitli vurgular yapılmış olsa da İslam dünyasında başka toplumlarda
bugünkü hapishane anlamına gelebilecek şekilde cezalar uygulanıyor ve bu
uygulamanın biliniyor olmasına rağmen, gerçek bir hapis cezasından bahsetmek
zordur. Habs, kelimesi daha çok tutukluluk durumunu ifade etmek için
kullanılmıştır. Ancak hapsin meşruluğunu ifade edebilecek bazı olayların
yaşandığı da bilinmektedir. Maliki olan İbn Ebi Zeyd el-Kayravanî şu durumlarda
insanların habsedilebileceğini belirtmiştir:
1. Hırsızlık kastı olmadan öldürme
durumunda veli affederse,
2. Yol kesme durumlarında suçlu sürgün
edildiği yerde pişmanlığından emin oluncaya kadar,
3. Hırsızın çok sayıda suç işlemesinin
ardından,
4. Borçlunun mali durumunun tespit
edilmesi için.
Bugün sahip olduğumuz bilgiler, hapis
cezasının İslam hukuk teorisine göre temel bir ceza olmadığını göstermektedir.
Bu ceza yaygın ve çok kullanılan bir ceza değildi. İslam şeriatının temelde
bireyleri özgürlüklerinden yoksun bırakmaya eğilimli olmadığını söyleyebiliriz.
Bu, hapishanelerin, büyük İslami topluluklarda geniş biçimde yaygın olmadığı
anlamına gelmemektedir. Edebi kaynaklarda ve Arap şiirinde bu tür bilgilere de
rastlamak mümkündür.
İslam dünyasında uygulanan hapis cezasında
karar yargıcın elindedir. Yargıç geleneklere, çevresel faktörlere göre bu
süreye karar vermekteydi. Bazı cezalar belirli bir süre ile sınırlı iken bazı
cezalar ise müebbet olarak tayin edilirdi. Örneğin katilin yardımcısının cezası
bu şekildedir. Hapis cezası diğer fıkıh meselelerini de etkilemiştir. Örneğin
hapiste olan kişinin hacca gidip gitmemesi ile ilgili fıkıh kitaplarında
bölümler bulunmaktadır.
Hapis cezası en başta suç işlemiş olan
kişinin kendisine ceza verilmeden kaçmaması için uygulanmaya başlamıştı. Başka
bir sebebi ise mali durumlarla ilgili olarak borçlunun mal varlığını tespit
etmek içindir. İslam hukukuna göre durumu bilinmeyen sanık, durumu
öğrenilinceye kadar tutuklu kalır. Daha önce de suç işlemiş olan sanıklar ise
tereddütsüzce yargılanır. Fakihlerin çoğu ise daha önce suç işlemiş olmayan
kişinin tedbiren hapsedilmesi gerektiğini söylemişlerdir.
Borçlular hapishanesi en çok tartışma
yaratan hapishane türlerindendir. Bu kurumun sıkıntısı, İslam’ın ilk
dönemlerinden beri bilinmiştir. Borçlu, alacaklının istediği biçimde borçlarını
ödemekten aciz kaldığı sabit olunca, yargıcın iflas duyurusuyla serbest bırakılır.
Aynı şekilde tutuklanmadan önce iflas ettiğini ispatlarsa da serbest kalabilir.
Ancak bu tutuklama türü kısa süreler için geçerlidir. Bu konularda mezhepler
arasındaki uygulama farkları göze çarpmaktadır.
İslam dünyasında tarihi kaynaklar, siyasi
hapis olaylarından bahsetmektedir. Bu durum, hapis cezasının kötüye kullanılma
durumunun tartışılmasını da beraberinde getirmiştir. Bireylerin kendilerini
saldırılara karşı özgürlüklerini korumak için başvurabilecekleri etkin bir
yöntemleri yoktu. Yöneticilerin, hiçbir sebep yok iken hatta tamamen suçsuz
olsalar bile onları özgürlüklerinden yoksun bırakma noktasında geniş hakları
vardı.
İslam dünyasında hapishaneler, rahat ve
konforlu bir köşkten, pis ve sıkıcı bir zindana kadar çok çeşitli biçimlerde
olabilir. Birinci sırada olanlar genellikle siyasi suçlarla ilgili olarak
devlet adamları için hazırlanmış olan hapishanelerdir.
Çeşitli suçlar için farklı hapishane
türlerinde de söz edilebilir. İbn Hazm’a göre “imam, ahlaksızlara ve güvenlik
açısından çok önemli kişilere sıkı denetim altında özel bir hapishane
ayırmalıdır. Müflis borçlular ve hafif ceza çeken başkaları gibi dürüstlere
gelince birinci gruptakiler ile aynı hapishaneye konulmamalıdır. İmam kadın ve
erkekler için ayrı hapishaneler belirlemelidir. Bu insanların aynı hapishanede
ceza görmeleri adalet ile bağdaşmaz.”
İbn Hazm’ın yukarıdaki tavsiyeleri İslam
dünyasında daha önce hapis cezalarının verilmesinde bu uyarılara dikkat
edilmediği izlenimi uyandırmaktadır ki gerek Haccac ve gerekse diğer halifeler
zamanında bazı olumsuz durumların yaşanması ile ilgili olaylar anlatılmıştır.
Hapishanelerin güvenliğinden yargıçlar
(kadılar) sorumluydu. Mahpuslar zengin iseler bazı konfor imkanlarından
faydalanabilmekteydi. Bazı hapishanelerde ise tıbbi hizmetlerde sorun
yaşanmaktaydı.
Bazı hapishanelerde mahkumlar kemer yapımı
vb. işlerde çalışırlardı. Ayda iki veya üç kez teftiş edilen hapishanelerde az
gardiyan çalıştırılır, çok zorunlu olmadıkça kimse zincire vurulmazdı.
Hapishanelerde namaz kılmak için daime
fırsat tanınırdı. Cuma namazı için kendilerine izin verilmezdi.
Hapisten kaçma yaygın bir durumdu. Af
durumlarına çok sık rastlanmazdı. Af, genellikle siyasi suçları kapsardı.
İslam dünyasında kişisel değerine
güvendiği süre, hapsin insanın kendine saygısına dokunmayan bir durum olduğunu
düşünülmüştür. Buna göre hapis insanın başına kader oyunlarının doğasında olan
geçici bir durumdan daha öte bir şey olmamıştır.
Kaynak: Frank Rosenthal
Yazı Haftaya Devam Edecek...