İnsanı, diğer canlılardan ayıran ve onu
sorumlu kılan akıl, felsefede varlığın hakikatini idrak eden, maddî olmayan
fakat maddeye tesir eden basit bir cevher, maddeden şekilleri soyutlayarak
kavram haline getiren ve kavram arasında ilişki kurarak önermelerde bulunan ve
kıyas yapabilen bir güç olarak ifade edilmiştir. İlk İslam filozofu Kindî
aklı, “Eşyanın hakikatlerini kavrayan basit bir cevher” olarak tanımlamıştır.
Fârâbî, et-Tenbîh alâ Sebîlu’s-Sa’âde isimli eserinde akıl,
“insanın kendisiyle insan olduğu şey” şeklinde tanımlanmış ve “insanın sahip
olabileceği hayırlı şeylerin en özel olanı” olarak nitelenmiştir. Mesâil isimli eserinde ise aklı “varlıkların en lâtif olanı” olarak
nitelemiş ve onunla algıladığımız şeyleri de “formların en lâtifi” olarak
değerlendirmiştir. Makale fî’l-Akl adlı risalesinde ise
aklın 6 farklı anlamını vermiştir. İbn Sînâ ise Kitâbu’l-Hudûd isimli eserinde aklı birçok
anlamlar için kullanılan ortak bir isim diye tarif etmiştir. Buna göre akıl, a.
insandaki ilk fıtrat sağlığıdır. Bu anlamıyla akıl, güzel ve çirkin şeyleri
ayrt etmeyi sağlayan bir güçtür. b. Tümel yargılardan insanın tecrübelerle elde
ettiği şeye akıl denir. Bu tanıma göre akıl, kendisiyle amaç ve faydaların çıkarıldığı
önceller olan zihinde toplanmış bir takım manalardır. c. İnsanın hareketlerinde
ve sükûn halinde, sözünde ve seçiminde insan için övülen bir durumdur. Bu üç tanım,
İbn Sînâ’ya göre halkın akıl için kullandığı anlamlardır. Bunlardan başka
filozofların akıl için kullandığı sekiz anlam daha vardır.
Aklın yukarıdaki tanımlamalarından, onun
insanın doğuştan sahip ve zaman içinde farklı faaliyetlere sahip olduğudur.
Nefsin bir kuvvesi olan akıl, insan nefslerinde bilgiyi kuvveden fiile çıkaran,
eşyanın künhünü (Allah’tan başka her şeyi), güzel olanı çirkinden, iyiyi
kötüden, doğruyu yanlıştan, tam olanı eksikten ayıran bir özelliktir. Bu
özelliklere dayanarak, insanda dünyevî ve uhrevî sorumluluğun olmasını sağlayan
şey de akıldır.
Cürcânî’ye göre akıl “devenin bağı demek
olan “ıkâl” kelimesinden türetilmiştir. Bu anlam aklın,
sahiplerini doğru yoldan sapmaktan men etmesi kastedilmiştir. Akıl,
bilinmeyen/duyulur olmayanları çeşitli vasıtalarla, duyulur olanları ise
müşahedelerle idrak eden soyut bir cevherdir. Akıl, zatı bakımından soyut,
fiili bakımından ise maddeye bitişik bir cevher olarak kabul edilmiştir.
Notlar:
Fârâbî, Risâle fi’l-Akl, Neş.
Bouyges, Beyrut 1986, s. 4. Bu akıllar şu şekilde verilmiştir: a. Avam nezdindeki anlamı (avami akıl), b.
Kelâmcılara göre anlamı (kelami /teolojik akıl), c. Aristo’nun Kitâbu’l-Burhan
(II. Analitikler)’ındaki anlamı (burhani/analitik akıl), d. Kitâbu’l-Ahlâk
(Nikomakhos’a Etik)’taki anlamı (ahlaki/etik akıl), e. Kitâbu’n-Nefs (De
Anima)’teki anlamı (psikolojik ve epistemolojik akıl), f. Metafizika’daki
anlamı (metafizik akıl).
İbn Sînâ, Kitabu’l-Hudûd, s. 28. Filozofun burada bahsettiği sekiz akıl şu
şekildedir. 1. Nefs için fıtratta ortaya çıkan tasavvur ve tasdiklerdir. Bu,
Aristoteles’in Kitâbu’l-Burhân’da bahsettiği akıldır. 2. Kitabu’n-Nefs’te
zikredilen akıllar. 3. Nazârî ve amelî akıllar. 4. Maddeden soyutlanmış,
eşyanın mahiyetleirni kabule hazır olan heyûlânî akıl. 5. Fiile yakın bir
kuvvet olması için heyulani aklın olgunlaşması ile oluşan akıldır (bilmeleke
akıl). 6. Bir sûrette veya akledilebilir bir surette, dilediğinde akledip
sureti bilfiil hale getirerek nefsin olgunlaşmasıdır (bilfiil akıl). 7.
Dışarıdan elde edilmek suretiyle nefste beliren maddeden soyutlanmış bir
mahiyet olan mustefâd akıldır. 8. Maddeden tamamen soyut olan faal akıldır.