İbn Sina'da Zaman ve Yaratma Kavramları
1.
Önceki hafta: Varlık iki bakımından
incelenmişti. a. varlığı ve mahiyeti aynı olan varlık, b. Mahiyeti varlığından
farklı olan varlık. Varlığı ve mahiyeti aynı olan varlık zorunlu, mahiyeti
varlığından farklı olan varlık ise mümkün varlıktı. Bu varlıkların arasındaki
münasebetin bulunduğu üzerinde duruldu.
2.
Zaman Düşüncemizden bir cüz müdür?: Buradaki temel soru şudur: Biz, herhangi bir şey hakkında düşündüğümüzde
zaman bu düşüncenin bir parçası mı olur? İnsanlar zaman kavramını işin içine
sokmadan bir nesneyi düşünemez mi? Bundan yola çıkarak tanrı ile alem
arasındaki ilişkiyi zaman araya girmeden düşünebilir miyiz?
Nesneler
üç şekilde sınıflandırılabilir. Zat (cevher), olay ve oluşmak.
Dil
bilgisi açısından olay ve oluş bildiren bir şey düşündüğümüzde, insanoğlunun
ortak anlayışı bakımından, zamanın düşüncede bir cüz sayılmaktadır. Bir olay
düşünüldüğü zaman, “zaman” bu düşünceden dışlanamaz. Diğer yandan zaman ile
ilgili olmayan şeyler/isimler dil bilgisi açısından mevcuttur. Bu, bizim zamanı
içine dahil etmediğimiz şeyler düşünebildiğimizi göstermektedir. Bu durum da
aynı şekilde insanlığın ortak anlayışıdır.
Buna
göre “zat”ın anlamına zaman dahil olmuyor. Ancak zatın yanına bir zat daha
koyduğumuzda (biri zorunlu diğeri mümkün olacak şekilde) her ikisini tek tek
algılarken zaman gerekmese bile aralarındaki ilişkiyi zaman olmaksızın
anlamamız mümkün müdür? Eğer Ahmet ve Mehmet’i yan yana koyup aralarındaki
ilişki düşünülecek olursa, zaman zorunlu olarak zihnimizde yer bulacaktır. Buna
göre zaman iki şey arasındaki münasebet nedeniyle ortaya çıkmakta ve zihni
olarak kavranılan bir kavram haline gelmektedir. (s. 61-63)
3.
Zamanın Mahiyeti: İbn Sînâ’ya göre zaman hakkında dört farklı görüş
bulunmaktadır.
-
Zamanın varlığını kabul etmeyenler. Bunların iki farklı delili vardır. 1. Zaman
varsa ya bölünebilir ya da bölünemez. Gün ve aylar olarak bölünebildiğine göre
bölünebilir demektir. Eğer bölünebilirse ya bölümlerin hepsi bir arada vardır
ya da bir kısmı mevcut diğer kısmı mevcut değildir. Bölümlerin bir arada
bulunması imkansızdır çünkü geçmiş ve gelecek bir arada bulunmaz. Bir kısmı var
bir kısmı yok olamaz çünkü şimdiki an, zaman sayılmaz. Geçmiş yok olmuştur,
gelecek henüz mevcut değildir. 2. Her harekete bir zaman gerektiği halde her
harekete başka hareket gerekmez. Hareketler beraber oluyorsa zamanlar da
beraber olacaktır. Zamanda beraberlik olamaz çünkü bir çok şey tek zamanda ve
zamanın tek tarafı olan tek anında olmakla kalmayıp bir çok zamanın tek bir
zamanı olmuş olacak ve böylece sonsuz zamanlar bir arada ve sonsuz hareket
edenler bir arada ve sonunda sonsuz cisimler bir arada bulunmuş olacaklardır.
-
Zamanın sadece zihni olarak var olduğunu kabul edenler. Bunlara göre zaman,
hareket edenin kestiği mesafenin iki ucundan birine yaklaşması veya uzaklaşması
oranında zihinde meydana gelen bir tasavvurdur. Cismin bir uçta bulunuşu ile
diğer uçta bulunuşu zihinsel algının bir sonucu ve değerlendirmesidir.
-
Zamanın ezeli ve zorunlu olduğunu ileri sürenler. Bunlara göre zamanın inkarı
ya bir şeyden önce yada sonra olur. Her iki durumda da zaman ispat edilmiş
olur. Çünkü öncelik ve sonralık zamandan
başka bir şey değildir. O halde zaman
vacibul vücud ve bir cevher olmuş olur. Böyle bir varlık ise ancak ezeli
olabilir. Zamanın hareketle ilgisi yoktur, sadece hareketle beraber bulunup onu
ölçer.
4.
İbn Sînâ’ya Göre Zamanın Mahiyeti: Hareket eden cisimler söz konusu olduğunda,
zaman, ne mesafenin, ne hızlılık ve yavaşlığın, ne hareketin gerçekleştiği
yerin, ne de hareket eden cismin miktarıdır. Ancak önce ve sonra arasında
hareketlerin vuku bulma imkanına ait bir miktarın varlığı bulunmaktadır. Bu
miktar kendi kendine durabilen bir şey değildir. Bir konuda bulunan, sabit
olmayan (sürekli akıp giden, değişen) bir durumluluktur. Buna göre zamanın
mahiyeti,arada mesafe bulunan bir yerden diğerine geçen harekete ait olup ikisi
aynı anda bulunmayan, öncesi ve sonrası olan hareketin ölçüsüdür.
5.
Zamanın Oluşumu: Zaman kendi kendine kaim bir zat değildir. O var olup, yok
olmaktadır. (hasid- fasid). Zaman ancak bir hareketin varlığı ile maddede
bulunabilir. Hareket, değişme ve değişiklik olmazsa zaman da olmaz. Hareketin
olması ise ister istemez öncelik ve sonralığı içermektedir. Zaman özü
bakımından öncelik ve sonralık ile ilgilidir. Önce olmak bakımından öncelik yok
olur ve peşinden sonra olma bakımından sonralık olur. İşte bu zamanın
oluşmasıdır. İbn Sînâ’ya göre hareket ve mesafe nicelikli olduklarından
bölümlenebilirler. Mesafe ile hareket arasındaki en büyük fark ise şudur:
mesafede önceki ile sonraki beraber bulunduğu halde harekette önceki ile
sonraki beraber bulunmaz. Öncelik ve
sonralık zihni kavramlar olduğu için ancak zihinde bir arada bulunabilirler.
Bir başka fark ise harekette önceki önce, sonraki sonradır. Mesafede ise önceki
sonra, sonraki önce olabilir. Hareketin mesafeden önce ve sonra bulunması bakımından
bir sayısı ve mesafenin miktarına karşılık kendisinin de bir miktarı vardır.
Zaman işe bu hareketin sayısı ve miktarından ibarettir.
6.
Varlıkçılık Bakımından Zaman ve Cüzleri:
Zamanda
geçmiş ve geleceğin bereber bulunmaması ile ilgili olarak
a)
Bunlar dış dünyada bulunmadıkları için sadece zihin onları kabul eder.
b)
Zaman kendi kendine kaim bir zat değildir.
c)
Zamanın sabit, kararlı bir niteliği yoktur. Akıp gitmekte, yuvarlanıp
durmaktadır.
d)
Zaman bir akış içinde var olup, yok olmakta, varlığı, yokluğunu kovalamaktadır.
e)
Bununla beraber varlığı ile yokluğu arasında başka bir zaman bulunmamaktadır.
Zaman muttasıl bir varlıktır.
f)
Zaman nitelik olarak bitişik olduğu halde, geçmiş ve gelecek bölümleri
birbirinden ayıran “an” vardır.
Metafiziksel
olarak “an” diye bir şey yoktur. Ancak an aslında var değildir. Var olsa bile
zaman değildir, zamanı bölümü de değildir. An, geometrik nokta gibidir. Geçmiş
ile geleceğin kesiştiği noktadır. Kurgusal bir varlıktır. Gerçekte var olması
zamanın muttasıl bir varlık olmasına engel olur. Bu yüzden an, bölen değil
ulaştıran bir şeydir. Bilfiil değil fiilileşmeye yakın bilkuvve mevcut
olabilir. İbn Sînâ’nın bu düşünceleri, zamanın mevcudiyetini inkar edenlerin
görüşlerine benzemektedir. Ancak onun düşünceleri iki bakımdan farklıdır. 1.
Geçmiş ile geleceğin beraber bulunmaması demek ikisinin aynı anda yok olmasını
gerektirmez. Biri yokken diğeri her zaman vardır. 2. İbn Sînâ yakın geçmiş ve
yakın gelecek kavramlarını kullanmaktadır. Buna göre algılamakta olduğumuz şey
yakın gelecektir. Onu algıladığımızda ise yakın geçmiş olmaktadır. Bunun misali
yuvarlanan taşın düzlüğe varıp yerleşmesine benzer. Taş yuvarlanırken gelecek,
yuvarlanma bitip durunca geçmiş zaman olmaktadır. (s. 73)
7.
Zamanın Süresi ve Devamlılığı:
Süre,
zamanın bir niteliği değildir. Süre, insanın duyduğu bir nesnenin ne kadar
hareket sayısı müddetince devam edeceğidir. Süre insanın duygusunun bir
niteliğidir, zamanla ilgisi ancak ölçülmesi bakımındandır. Zamanın bir niteliği
olsa aynı anda hem neşeli hem üzüntülü insan bulunabileceği için zamanın hem
kısa hem uzun süreli olması gerekirdi veya bütün insanların aynı duygu durumunu
yaşıyor olması gerekirdi.
Zamanın
ezeliliği kendisi ile ispatlanamaz. Ancak izafe edildiği varlıkların
ezelilikleri ile ezeli olabilir. Ancak İbn Sînâ zamana dayanarak, onun
ezeliliğini ortaya koymaya çalışmaktadır. Onun bu fikri Newton’un ortaya attığı
ileri sürülen mutlak zaman fikrine uygun gelmektedir.
8.
Zamanın Soyutluluğu: İki türlü süre bulunmaktadır. Biri ruhsal süre, diğeri
soyut süre. Ruhsal bir olayın süresini ölçmek için hareketin sayımı sayılan ve
birimi an olan zaman göre işlem yapılır. Bu süre olayın insan üzerindeki
tesirine göre değişir. Soyut olan süre ise ölçülemez. Dışsal nesnelerle ve
hareketle ilgisi yoktur.
İbn
Sînâ zaman, dehr ve sermed kelimeleri arasında şu şekilde bir fark
gözetmektedir. Bir varlığın iki yönü vardır. Öz ve hareket. Hareketten öncelik
ve sonralık oluşur. Bu da zamanı meydana getirir. Hareket etmeyen için öncelik
ve sonralık olmadığı için zaman da söz konusu olmaz. Hareket eden ise özü
değişmediği için hareket etmesi bakımından zaman içinde olsa bile özünün
değişmemesi bakımından zaman içinde değildir. O halde bir şey hem zaman içinde
hem de zaman dışında bulunmaktadır. İbn Sînâ, değişmeyen özün, değişen zaman
ile olan ilgililiğine süre (dehr) demektedir.
Başka bir ifade ile dehr, devamlının devamsıza mukayesesidir. Zaman
içinde olmayan ve zamandan zamana değişmeyen, öncelik ve sonralığa maruz
kalmayan değişmez tözlerin bir birine karşı durumlarından ve birbirileri ile
ilişkisinden meydana gelen kavram süreyi aşkın bir anlam olup buna sermed
(ezel, soyut zaman) denilmektedir. Sermed, zamanda bulunmayanın zamanda olmama
yönünden zamanda bulunmayana oranıdır.